Pamukkale; Denizli’ye 20km uzaklıkta bulunan doğal bir şifa cennetidir. Dünya’nın cenneti, doğanın bir mucizesi, tarihin kalbi ve şifalı suların insanlığa sunduğu nimetlerin en güzeli, sağlık ve güzelliğin binlerce yıldır öncüsü olan büyüleyici bir yer.
Pamukkale Şarapçılık bağ bozumu için gittiğimiz Pamukkale hafızalarımızdan silinmeyecek anılara da eşlik etti.
Bağ bozumu; Şarap tanrısı Dionysos’un bayramı; bağ bozumu! Üzüm öyle sihirli bir meyve ki dünyanın en güzel içkilerinden biri olan şaraba dönüşüyor.
Denizli’de üzüm bağları ve şarapçılık üretimi için bereketli topraklara sahip, ülkemizin önemli yerel şarap üreticilerimiz den biri olan Selda Tokat ve ailesinin yetiştirdiği Pamukkale Şarap bağlarını bozduk!
Bir sene boyunca emek verip yetiştirilen üzümlerin hasat zamanı ne kadar bereketli ve iyi olursa üretilen şarap kaliteleri de buna göre artıyor.
Pamukkale Şarapçılık; Denizli’nin Güney ilçesinde 1962 yılında Tokat kardeşlerin en büyüğü Fevzi Tokat tarafından kurulan bir aile şirketidir. Şimdilerde Selda Tokat ve kardeşi Fevzi Tokat’ın başında bulunduğu Pamukkale Şarapçılık kaliteli üretimlerini devam ettiriyor. Güney İlçesi’nin adının Güney olduğuna bakmayın aslında Denizli’nin kuzeyinde Uşak ili ile sınır olan bu bağlar, binlerce yıldır şaraplık üzüm yetiştirmek için Türkiye’nin en uygun bölgesidir.
Denizli’de Bağcılık; bağcılığın kalbi hatta şarabın anavatanı diyebilirim çünkü; Şarap Tanrısı Dionysos, 12 Yunan tanrısından en kuvvetlisi olan Zeus’un, Semele’den olan oğlu ve insanlara şarabı veren tanrıdır. Dionysos Hayatının bir kısmını Denizli, Çal ve Bekili çevresinde geçirmiştir.
Pamukkale Şarapçılık Bağ Bozumu Gezisi İlk Gün;
İstanbul Denizli uçak biletleri alındıktan sonra THY ile 1 saatlik kısa bir yolculuktan sonra bizi karşılayan aracımız ile Pamukkale’nin en iyi otellerinden biri olan Richmond Otel’e ulaştık. Otel’de Denizli yöresine ait ürünlerin bulunduğu enfes bir kahvaltının ardından odalarımıza yerleştik.
Richmond Otel Pamukkale,
Pamukkale Travertenlere arabayla 5 dakika uzaklıkta olan Richmond Otel’de her mevsim 37 Co olan Karahayıt’ın kendine özel kırmızı şifalı suyuyla termal & spa bölümünde yüzebiliyorsunuz. Doğal ürünlerle hazırlanmış kahvaltısı da şahane ayrıca normal açık havuzuna girebilir bahçesinde bulunan hamaklarda keyifli vakit geçirebilirsiniz.
Güney Şelalesi,
Otel’de dinlendikten sonra Pamukkale Şarapçılık’ın fabrikası ve ardından bağlarına doğru yol aldık. Yol üzerinde bulunan Güney Şelalesi’nde mola verdik. Denizli ili, Güney ilçesi, Cindere Koyu sınırları içinde, Cindere dağı yamaçlarından çıkan sularla oluşuyor. Şelale yatağında kalker basamaklar zümrüt yeşili kadife görünümlü yosunlar üzerinde süzülen su damlaları yıllarca süren akışıyla sarkıt dikitleri olan Damlataş Mağarası oluşturmuş, şelale içinde oluşan mağara içinde yüzülebilen derinlikte bir de göl saklıyor. Burada akan sular eşiliğinde Denizli’nin ünlü tandır ekmeği, pide, peynir, terayağı, közde pişmiş patlıcan ve biber yedikten sonra yanında yöresel ürünlerinden biri olan Denizli Zafer Gazoz’u içmeyi ihmal etmedik gerçekten çok lezzetliydi. Duyduğuma Göre Zafer Gazozları Şirket’in sahibi olan iki kardeş anlaşamayınca aynı gazoz farklı şişelerde piyasaya çıkmış. Ben yeşil şişeyi değilde orijinali olan depositolu beyaz şişeyi tavsiye ederim.
Pamukkale Şarapçılık Fabrika;
Fabrika ziyaretimiz de üzümlerin toplanışından, işlenmesine ve şaraba dönüşmesine kadar birçok bilgi alarak fabrikanın mahzeninde küçük bir şarap tadımı yaptık. 1984 yılına ait yaklaşık 32 yıllık şarapların da bulunduğu mahzende tattığım şarapların hepsi enfesti!
Şarabın yapılışını kısaca anlatmak gerekirse; Pamukkale’de Ağustos ortası başlayan bağ bozumu Ekim ortasına kadar devam ediyor. Üzümler cinsine ve yapılacak şarabın türüne göre hasat ediliyor. Sonra toplanan üzümler Fabrika’ya ulaştırılıp, Boşaltma, Sap Ayırma ve Dane Patlatma, Beyaz, kırmızı ve Roze şarap yapımı olarak ayrıldıktan sonra, Fermantasyon sürecine başlanıyor, Durultma ve Stabilizasyon, Eskitme ve Şişeleme yöntemlerinin ardından şarap severlerin beğenisine hazır hale getiriliyor.
Pamukkale Şarapçılık Bağları;
Fabrika ve mahzen ziyareti sonrası bağ bozumu için bağlara yol alıyoruz. Bağ evine vardığımız da gözlerimizi kamaştıran bir güzellik, bol oksijen ve dört bir yanımız yeşillikler ve üzüm salkımlarıyla doluydu.
Bağ evinde bizler için her şey kusursuz hazırlanmıştı.
Denizli’nin ünlü yemeklerinden kuzu çevirme (tandır) pişirilirken, şarap ve üzüm tadıma devam ederek biraz da bağlara inip üzüm yedik, bir taraftan da muhteşem bağları gezip bol bol fotoğraf çektik. Akşam yemeği için hazırlanan kuzu çevirmeye uygun seçilen birbirinden lezzetli şaraplarımız eşlik etti.
Selda Hanım’ın bizler için hazırladığı küçük tabelalara isimlerimizi yazıp kendi üzümlerimizin yetişmesini istediğimiz alanlara astık sanırım en keyif veren kısmı da burasıydı. Ayrıca akşama doğru muhteşem bir gün batımı da şahit olduğumuz bağ evi bir harikaydı.
Daha sonra Güney ilçesi akşama doğru biraz soğuk olduğundan şömine yakıldı ve ateş başında daha keyifli zamanlar geçirdik. En son olarak yine Denizli yöresine ait kocaman bir tepsi ‘’davaz baklavası’’ ile altın vuruş yaptık. rüyalarınıza girecek kocaman bir tepsi Denizli yöresine ait “Davaz Baklavası”.Davaz meşhur baklavasını diğer baklavalardan ayıran özelliği yapımında glikoz ve nişasta kullanılmıyor. Sanırım bu nedenden dolayı daha koyu renkli. 40 kat olarak yapılıyor.Her katına ceviz ve mısır yağı konuluyor. Bakır sinilerde ve odun ateşinde pişiriliyor. Hamuru da elde açılıyor. Her şey en ince ayrıntısına kadar mükemmel planlanmıştı.
İkinci Gün Pamukkale Gezisi;
Hierapolis, Antik Tiyatro, Travertenler, Antik Havuz, Laodikia Antik Kenti…
Hierapolis,
Pamukkale traverterlerine, Antik Tiyatro’ya ulaşmak için Hierapolis’in kapısından geçmeniz gerekiyor.Şehir Pamukkale ile birlikte hem doğa hem de kültürel miras olarak UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınmış. Binlerce yıl önce şifalı suların hüküm sürdüğü,Yunanca: ‘kutsal şehir’ anlamına gelen, Pamukkale (Denizli) yakınlarında bulunan bir antik kenttir.Tarihle iç içe olmak inanılmaz haz veriyor. Daha Hierapolis kapısından girer girmez adeta farklı bir boyuta taşınıyorsunuz. Şehrin giriş kapısında işlenmiş olan Medusa figürü, tanrıça Medusa’dan korunmak için yapılmış ve bu inancın Türk kültürüne nazar boncuğu olarak geçtiğine inanılıyor.
Pergamon Krallığı zamanında II. Eumenes tarafından MÖ 2. yüzyıl başlarında kurulduğu ve Bergama’nın efsanevi kurucusu Telephos’un karısı Amazonlar kraliçesi Hiera’dan dolayı, Hierapolis adını aldığı biliniyor. İçerisinde; Nekropol, Domitiyan yolu ve kapısı, kare alan içine oturtulmuş Oktokonus tapınağı, tiyatro, Frontinus caddesi ve kapısı, Agora, Kuzey Bizans Kapısı, Güney Bizans Kapısı, Gymnasium, Tritonlu Çeşme Binası, Apollon Kutsal Alanı, Su Kanalları ve Nympheumları, Surlan, Filipus Martynonu ve köprüsü, Direkli Kilisesi, Nekropol Alanı, Katedral ve Roma Hamamı kalıntıları bulunuyor.
Rehberimizin anlatımına göre de ilginç bir kısım yakaladım oradan bahsetmek istiyorum…
Hierapolis; sıcak suları, Plutonyon’u (Cin Deliği diye bilinen zehirli gaz çıkan mağara) ve beyaz travertenleri yüzünden çağlar boyunca hep ilgi görmüş. Hierapolis’te zehirli gaz deliği Plutonyon’da dinsel törenler yapan hadım edilmiş Kibele rahiplerini anlatmaktadır. Tanrıça’ya kulluk eden hadım edilmiş rahipler (Galluslar) mağaraya girip çıkarak, zehirli gazın etkisine karşı yalnızca kendilerinin bağışıklık kazanmış olduklarını göstermeye çalışıyorlardı aslında nefeslerini tutarak hile yaptıklarını kimseye fark ettirmiyorlardı. İnanç olarak, Ana Tanrıça Kibele kültünden Hades inancına geçişle birlikte farklı bir mitolojik öykü önem kazanmış. Antik Dönem Ege uygarlıklarında, bu yerle ilgili gizemli olaylar, ölülerin ve yeraltı dünyasının tanrısı Hades (Pluton) ile ilişkili görülmüştür. Bu nedenle bu kutsal yere Plutonyon ya da cehennem kayıkçısı Kharon’un adından türemiş olan Kharoneyon adını vermişlerdir.
Hierapolis Kharoneyon’u (Plutonyon’u) aslında, içinden sıcak su akan, zehirli gazlar çıkan bir fay kırığıdır, mağaradır.
Hades kültünde bu tür yerler Ölüm Ülkesi’nin giriş kapısı olarak değerlendirilmiştir. Bu anlayış o kadar etkili olmuştur ki Romalı zengin hastalar ölmeden az zaman önce Hierapolis’e getirilerek burada ölmeyi ve ruhlarının Ölüm Ülkesi’ne kolayca inebilmesini çok istemişler. Bu yüzden Hierapolis nekropolü (mezarlığı), mezar türü bakımından en zengin antik kent nekropollerinden biri haline gelmiştir. Hades’le ilgili efsanelerden en çok bilineni güzeller güzeli Persefone’yi kaçırmasının öyküsüdür. Hierapolis Plutonyon’u belkide burada da bir başka mitolojik öykünün merkezini oluşturmaktadır. Yani Hades’in Persefone’yi yeraltına kaçırdığı yarık olarak düşülüyor. Hierapolis Giriş Ücreti: 5 TL
Antik Tiyatro;
Hiearapolis antik kentinin içerisinde yer alan tiyatro’nun kapasitesinin 9.500 kişi olmasından dolayı şehir nüfusunun 95.000-100.000 arasında olduğu tahmin ediliyor.
Tiyatrosunun tasarımından gladyatör dövüşleri yapıldığı anlaşılıyor, Sahne altındaki çukurluk bölümle oturma sıraları arasında seyircileri vahşi hayvanlardan korunmak için yaklaşık bir metrelik yükseklik farkı bulunuyor. Gladyatör dövüşlerinin olmadığı tiyatrolarda bu fark bulunmamakta, sıralar sahne düzeyinden başlamaktadır.
Antik Tiyatro için Hierapolis’e girdikten sonra bir ücret vermeniz yada bilet almanız gerekmiyor aldığınız 5 TL’lik giriş bileti Antik Tiyatro’yu da kapsıyor.
Pamukkale Travertenler;
Doğanın bir mucizesi olan, Hierapolis bölgesinde yer alan traverternlerin Dünya’da bir eşi daha bulunmuyor, bu nedenle birçok yerli ve yabancı turistin ilgisini çekiyor. Burası bembeyaz bir cennet bambaşka bir diyar. Ülkemiz de görülmesi gereken büyüleyici doğal oluşumlardan biri. Burada beyaz muhteşem bir görüntü meydana getiren travertenler çok yönlü, çeşitli nedenlere ve ortamlara bağlı, kimyasal reaksiyon sonucu çökelme ile oluşan kayalardır. Pamukkale termal kaynağını meydana getiren jeolojik olaylar geniş bir bölgeyi etkilemiş. Bu bölgede sıcaklıkları 35-100 C arasında değişen 17 sıcak su alanı bulunuyor.
Pamukkale’ye giriş için Hierapolis girişinden bilet alıyorsunuz; Giriş Ücreti kişi başı; 35 TL Müze kartınız varsa kartı okutarak direk geçiş yapabiliyorsunuz.
Antik Havuz;
Çok etkilendiğim Pamukkale “antik havuz” hem güzellik hem de şifa dağıtıyor. Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın da yüzdüğü söylenen MS 60 yılındaki büyük depremden sonra oluşmuş havuz da antik kalıntılar içerisinde çok derin olmayan, doğal su bulunuyor. Antik havuz, diğer adıyla ’Kleopatra’nın güzellik suyu’ büyüleyici bir güzelliğe sahip. Ana rahmindeki sıcaklıkla aynı sıcaklıkla olan su, kalp hastalığı, damar sertliği, tansiyon, romatizma, deri, göz, felç, sinir ve damar hastalıklarına, içildiğinde de mide spazmına iyi geldiğine inanılıyor.
Bu havuzu görür görmez Pamukkale Şarapçılık Selda Hanım’ın neden bu kadar güzel olduğunu da anlamış oldum. Şarap ve bu kaynaklar birleşince güzellik kaçınılmaz oluyor. 🙂
08.00 ile 21.00 arası açık olan havuz kişi başı; 32TL
Laodikeia,
Kazı çalışmaları halen devam etmekte olan kent şimdiki görünümü ve geçmişiyle merak uyandırıyor.
MÖ 1. yüzyılda Anadolu’nun en önemli ve ünlü kentlerinden biridir. Denizli’nin 6 km kuzeyinde yer alan antik Laodikeia kenti, coğrafi bakımdan çok uygun bir noktada ve Lykos ırmağının güneyinde kurulmuştur. Kentin adı antik kaynaklarda daha çok “Lykos’un kıyısındaki Laodikeia” şeklinde geçmektedir. Diğer antik kaynaklara göre ise, kent MÖ 261-263 yılları arasında II. Antiokhos tarafından kurulmuş ve kente Antiokhos’un karısı Laodike’nin adı verilmiştir.
Rehberimizden duyduğum ilginç bir rivayete göre;
Vahiy Kitabı’nda adı geçen yedinci ve son kilise Laodikya’dır. Rab İsa Laodikya kilisesini şöyle azarlar: “Yaptıklarını biliyorum. Ne soğuksun, ne sıcak. Keşke ya soğuk ya sıcak olsaydın! Oysa ne sıcak ne soğuksun, ılıksın. Bu yüzden seni ağzımdan kusacağım” (Vahiy 3:15-16).
Rab İsa ne soğuk ne de sıcak olmayan (kararsız) Laodikya Kilisesi’ni ılık olduğu için azarlarken, Laodikya’nm antik çağda ki içme suyu sıkıntısından bahsetmiş.
Laodikya hiçbir doğal su kaynağına sahip değil ozamanlaeda ve kente 8 km uzaklıktaki Denizli’de bulunan bir sıcak su kaynağından su kemeri ile su taşınıyordu. Bu sıcak su Laodikya’ya ulaşana dek soğuyor ve ‘ılık’ hale geliyordu.
Kente getirilen su, antik kentin kalıntıları arasında halen görülebilen taştan yapılmış 1 metre genişliğindeki kare biçiminde su borularıyla dağıtılıyordu. Bu borular ortalarından uzunlamasına oyularak daha sonra birleştiriliyormuş.
Laodikya Kenti Giriş Ücreti; kişi başı 10TL
Pamukkale’de birçok ören yeri bulunduğundan giriş ücretleri konusunda sıkıntı yaşamamanız için yanınızda bir müzekart bulundurmanızı veya almanızı tavsiye ederim.
Yeryüzünün cenneti, doğanın mucizesi olan, şifalı suları, tarihi ile büyüleyici Pamukkale’ye “en uygun uçak biletlerini yakalayıp” en kısa zamanda listenize almalı ve ziyaret etmelisiniz. Gitmişken, Pamukkale Şarapçılık Depolarına uğramayı ve enfes şaraplarından almayı ihmal etmeyin.
Pamukkale Şarapçılık Bağ Bozumu Videosunu aşağıdan seyredebilir veya youtube kanalıma tıklayabilirsiniz…
Kaynaklar; Wikipedia ve nizamicubuk.com
1 Yorum
Muhteşem fotoğraflarla bezeli harika bir gezi yazısı okuyup,aynı anda hem tarih bilginizi geliştirmek,hem görülmesi gerken yerleri öğrenmek,hem favori tatlara dair ipuçları almak, hem de hayatı kolaylaştıran otel tavsiyesi,fiyat bilgisi gibi bilgiler edinmek.Tüm bunları tek bir gezi yazısından beklemek hayal gibi geliyor insana ama sizin yazılarınız tümünü aynı anda yapmayı başarıyor Derya Hanım.İyi ki varsınız,iyi ki gördüklerinizi bildiklerinizi bizlerle paylaşıyorsunuz efendim.Elinize,kaleminize,klavyenize sağlık.